<p>Yıl 1884. Düyun-u Umumiye yeni kurulmuş. Devletin vergileri bu uluslararası idareye ipotek edilmiş. İdare de Ali Bey'i müfettişlikle görevlendirmiş. O da İstanbul'dan çıkıp önce Anadolu'nun Güneydoğu illerini dolaşmış, sonra Bağdat'a gitme emrini almış. İki kelek hazırlatmış. Birinin üstüne küçük bir evcik yaptırmış. Ötekisi eşyaları taşımak için. Dicle üstünde günlerce süren, serüven dolu bir yolculukla Bağdat'a gitmiş. Birkaç yıl orada yaşadıktan sonra Hindistan'a da uğrayarak İstanbul'a dönmüş. <br />
Ali Bey'in yaşam öyküsünün daha sonrasında Trabzon valiliği ve Düyun-u Umumiye direktörlüğü de var. Jurnal adını verdiği anıları ölümünden bir yıl önce, 1888'de yayınlanmış. Ali Bey dört yıl süren bu serüveni sırasında teftiş işlerini yapmakla yetinmemiş, amatör bir gezgin ve toplumbilimci gibi gördüklerini saptamış ve ince bir güldürü değinimiyle çözümlemiş. <br />
Bu kitapta bu heyecanlı ve öğretici serüvenin renkli öyküsünü bulacaksınız. <br />
<br />
"... Bir zaptiye 'buraya Sa'du Mağarası derler. Lanetleme bir yerdir. Sa'du muzır bir cindir ve bu mağarada yaşar, yolcular geçerken silah atmayacak olurlarsa başlarına mutlaka bir felaket gelir' dedi. 'Barutun icadından önce yolcular ne yapardı? Böyle münasebetsiz düşünceden vazgeçin. Boş yere barut ve kurşun harcamayın. Özellikle kurşunun çölde birine rastlama olasılığı vardır' diyerek bunların silah atmalarına engel oldum. Yarım saat geçer geçmez çöl tarafından hava birdenbire karardı. Rüzgar kasırga gibi çölden öyle bir toz kaldırmıştı ki baktıkça korku veriyordu. Kenara dar varabildik."</p>
