5,0 (0)

Favorilere Eklendi

Favorilerime Git

İktidar Bu Kapağın Altındadır

Erol Çankaya
Model Siyaset

  Tükendi!  

Gösteri Demokrasisinde Siyasal Reklamcılık
"İktidar Sanatı"
Propagandadan siyasal reklamcılığa siyasal iletişimin evrimini ele alan kitap, pek çok kavramı irdelerken Türkiye ve dünyadan çarpıcı örneklerle siyasal reklam tarihine ışık tutuyor. İktidarların elinde kimi zaman güçlü, kimi zaman tehlikeli bir silah olabilen iletişim araçlarının demokrasiyle ilişkisini sorguluyor. İktidarların reklam yolculuğunu dört ana başlıkta ele alan "İktidar Bu Kapağın Altındadır", Türkiye’nin yakın tarihine de farklı açılardan bakma ve anlama olanağını sağlıyor. Uzun yıllar metin yazarlığının yanı sıra üniversitelerde siyasal iletişim alanında dersler veren Erol Çankaya’nın kitabı, aynı zamanda zengin bir arşiv çalışması...

Siyasal Reklamcılık El Kitabı!
'İktidar Sanatı'
Propagandadan Siyasal Reklamcılığa - 'Haydi, Gidip Filip'i Devirelim! ', Lenin ve Goebbels, Orwell'ci 'Yalan' ve Kitle Manipülasyonu, Siyasal Reklamcılığın Türleri Kampanya Hedefleri
ABD Deneyimi - 'I like IKE', Kennedy / Nixon Düellosu
1968: Sessiz Çoğunluğun Sesi, Vietnam ve Skandallar, Negatif Reklamcılık Dorukta, 1988: Bush-Dukakis, Clinton: 'Değişim... insan için', 2000: Yüzyılın Seçim Skandalı
Avrupa'da Siyasal Reklamcılık - İngiltere: Majestelerinin Hizmetinde, Saatchi Efsanesi Doğuyor, Yüzyılın Afişi Yüzyılın Başarısızlığı: 'Demon Eyes', Fransa: 'Telekrasi'den 'Sakin Güç'e
Türkiye'de Siyasal Reklamcılık - 'Yeter Söz Milletindir!', 'Siyasal Reklamcılık Çağ Atlıyor', İktidarın Keyfine 'Limon Sıkmak', Séguéla Türkiye'de Ne Yaptı? , 'Sessiz Çoğunluk Şahit', 'İmaj Çağının Sonu' mu?, 2002: Ve Kahin, 'Değişim' Dedi!, 2007: 'Yola Devam'
Reklam Kültürü ve Siyasal Söylem - TV Ekranı: 'Halk Forumu' mu?, Starlar ve Figüranlar, Siyasal Reklamcılığın Kamera Arkası, Kamuoyunun Nabzını Tutmak, 'Bir Başkan Yaratmak',

Reklam Ajansı: Partizan mı? İletişimci mi?, Demokrasi ve Siyasal Reklamcılık, İletişim Araçları Sorunu, Bütün Ülkelerin Figüranları, Sahneye!


“Hangi ele hangi kalem gider”


Erol Çankaya'nın "İktidar Bu Kapağın Altındadır - Gösteri Demokrasisinde Siyasal Reklamcılık" kitabını okurken, Turgut Özal’ın seçim kampanyasındaki kalemleriyle ilgili bölüm dikkatimi çekti. Ve hemen hangi ele hangi kalem gider sorusu aklıma geldi. Manajans, Turgut Özal’a bir seçim kampanyası hazırlıyor. Ajansın koordinatörü Selim Egeli. Turgut Özal, televizyon ekranında nasıl görünecek? Mutlaka elinde bir kalem olmalıydı. Neden mi? Kitaptan o bölümü okuyalım: "...Özal’ın ekrandan halka uzattığı, sözlerinin altını çizdiği, nokta koyduğu kalem, bu işlevleri kadar, prestij niteliğiyle de önemlidir. Özal’ın elindeki Cross, herhangi bir kalem değildir; o dönem Türkiye’sinde ’executive’ kesimin, yönetici elitin statü simgelerinin başlıcaları arasında yer almaktadır." Hatırladım. Altın tükenmez Cross vardı elinde. Gerçekten de o dönemde ismin ilk harfleri yazılı gömleklerin cebinde, bir de altın Cross tükenmez bulunurdu. Bazı kişilerde tükenmez ile kurşunkalem yan yana daha da bir göz alıcılık kazanırdı.
* * *

Şimdi televizyonlara bakıyorum da, yaz at tarzı kalemler herkesin elinde. Marka bir kaleme, hele hele dolmakaleme rastlanmıyor.
Ben televizyon programlarımda, kalabalık karşısındaki konuşmalarımda elimde mutlaka bir kalem bulundururum, bir de bloknot. Konuşabilmem, düşünebilmem için şarttır.
İnce, kemikli ellere büyük dolmakalem yakışmıyor. İnce yapılı bir kalem. Şişman, iri parmaklı olanlar büyük ve dolgun kalemi ellerine alabilirler.
Ben yeni aldığım bir kalemle görünmek isterim, sanki seyirciyle, dinleyiciyle onu tanıştırıyorum gibi. Ne var ki çok özel kalemleri teşhir edemiyorum; çünkü onun tanınacağından emin değilim -ne kadar alçakgönüllüyüm görüyorsunuz-, asıl neden onu kaybetmek, koleksiyonumun eksilmesi. Bakın klasik altın kalemlerin, siyah kalemlerin yerini şimdi renkli kalemler aldı. Unutmayın bir de otomobil merakı kalemler çıktı. Otomobilinize bindiğinizde onu kullanmalısınız. Şimdilik gördüklerim Bentley, Mercedes, Porsche, Jaguar. Bahar renklerini andıran, kehribar sarısı, ateş kırmızısı, yeşim taşı renginde kalemler, hayatımıza renk getirdi.

* * *

İki merakım vardır gidermeden rahat edemediğim. Biri; kitap okuyan kişinin okuduğu kitabı mutlaka öğrenmeliyim, yoksa çevresinde Mecnun gibi dolaşırım. Diğeri de birinin elinde bir kalem gördüğümde, en ucuzundan en pahalısına, izleyip, sonunda ne olduğunu mutlaka öğrenirim.

Doğan Hızlan, Hürriyet Gazetesi, 2 Mart 2008

 

“Her siyasetçinin okuması gereken kitap Dr. Erol Çankaya’nın “İktidar Bu Kapağın Altındadır” adlı çalışması, gerçek anlamda bir siyasal reklamcılık el kitabı. 487 sayfalık kitapta, tarih boyunca propaganda ve siyasal reklamcılık anlatılıyor.

Siyasete vatandaş olarak oylarımızla ancak üç-beş yılda bir katkıda bulunuyoruz. Yine gündemde "erken seçim" tartışmaları varken sizlere bir kitaptan söz etmek istiyorum. Dr. Erol Çankaya'nın "İktidar Bu Kapağın Altındadır" isimli kitabı 'gösteri demokrasisinde siyasal reklamcılık' alanındaki çalışması ile iletişim alanında önemli bir boşluğu doldurmuş, kapsamlı bir araştırma... Dünyada ve Türkiye'de geçmiş dönemle ilgili siyasi hafızamızı tazeleyecek, aslında biraz da hafızalarda yanlış kalmış kirleri de temizleyecek özel bir çalışma...”

Sinan Berkdemir, Milliyet Gazetesi, 18 Ocak 2010

 


SİYASAL REKLAMCILIK SİHİRLİ DEĞNEK DEĞİL

Siyasal reklamcılık sihirli bir değnek değildir. O kadar güçlü bir değnek olsa, bu işi yapan kendi adaylığın koyar ve seçilir. Maalesef siyasal reklamcılık Türkiye’de “Haydi bizi iktidara taşıyacak ajansı bulalım” gibi anlaşılıyor, ki çok yanlış. Dünyanın her tarafında siyasal reklamcılığın oy oranına etkisi yüzde 2-3’tür. Çünkü en zor şey inançları değiştirmektir. Malın kalitesi ve fiyatı belli, üstüne reklam yapacaksın. Şimdi bu mal satmadığı zaman reklam ajansı ne yapsın?


İLETİŞİMDE EN BAŞARILI AKP

Bir Amerikan reklamı vardı. Nixon’un yamuk bir fotoğrafını koymuşlar, kurnaz bakışlı, şöyle diyor altında; “Bu adamdan ikinci el otomobil satın alır mısınız?” İşte siyaset bu. ikinci el otomobili güvenle alabileceğin adama oy veriyorsun. Anketler en azından evde oturan adamı sandığa götürüyor. Bugün siyasal iletişimi en iyi yapan parti AKP. İletişimden sorumlu genel başkan yardımcısı, siyaset akademisi var. 365 gün bu işle uğraşıyorlar. Daha seçim söz konusu değilken sünnet ziyareti, cenazeye gelmek, hepsi iletişim biçimleri. CHP’nin insani yaklaşım spotları başarılı. Metodik çalışma seçimden sonra da devam etmeli.


İŞLER KÖTÜYSE YALANI BÜYÜT

Nazi propaganda bakanı Göbbels, “İşler kötüye gittiği zaman yalanı büyüt” der. Adam atıyor ortaya bir proje, tartıştırıyor. Yapar mı yapmaz mı meselesi değil, ama bir konumlama sağlıyor kendisine. CHP bunu atladı ve 10 gün kaybetti. Seçmenler projeye değil, aşka oy verir. Adama soruyorlar, neden oy veriyorsun diye; “Yürüyüşüne hastayım” cevabını veriyor. Bunu nasıl açıklayacaksın? Gemi alıyor oğluna, “Alacak tabii, başbakan olmuş” diyor. Türk halkının bakışı böyle.


SEÇİM ÖNCESİ KASET SEMPATİSİ

Skandal kasetler de bir siyasal iletişim biçimi, ama düzeysiz bir biçim. Kasetler üç yıl önce açıklansaydı farklı yorumlanabilirdi, seçime az bir süre kala yapılınca sempatiye yol açtı, hatta MHP’den uzaklaşacak kitleyi toparladı.

Her tacın altında iktidar sanatı var, iktidarı elde tutmayı sağlayan ikna ve propaganda eylemi var. Bu kapağın altında da iktidar sanatı var, iktidara giden propaganda sırları var. İktidar aslında yöneten-yönetilen ilişkisidir. Bu Moğollarda da Romalılarda da böyle. İbn-i Haldun, “Çok bayrak kullanmak, rakiplerin yüreğine korku salmaktır, başka amacı yok” der. Yüz bayraklı süvari birliği, bin süvarilik bir ordu gibi algılanır. Çaldıran Savaşı’nda Şah İsmail, Yavuz’un ordusunu görür, “Kahpe dinli, ne derya deniz düzmüş” der. Daha başlamadan savaşı kaybetmiştir. Demokrat Parti’nin ‘Yeter! Söz milletindir’i, gelmiş geçmiş en iyi siyasal slogandır, zamanın ruhunu yakalamıştır. ‘Umudumuz Ecevit’ de öyle.

Hürriyet Gazetesi, 5 Haziran 2011