Favorilere Eklendi
Favorilerime GitHenri Matisse’in hayatı renk ve form arasında denge yaratmaya yönelik sürekli arayışla geçti. 1941 yılında geçirdiği travmatik ameliyatın onu tekerlekli sandalyeye mahkûm etmesinin ardından dekupaja (kâğıttan şekiller kesmek) dönerek kendini yeniden keşfetti. Bu teknikle ilk olarak 1930-33 arasında gerçekleştirdiği Dans adlı büyük sipariş üzerinde çalışırken tanışmış ve denemeler yapmıştı. Dekupaj, Matisse’in makaslarla “boyamasına” olanak sağlamış,renkleri keserek resmin unsurlarını kavramasını ve onları bir heykeltıraş gibi şekillendirmesini mümkün kılmıştı.
Hikayesi
Matisse bir keresinde “beyni dinlendirecek” dingin ve dengeli bir sanat yaratmak istediğini dile getirmişti. Bu otobiyografik portre – en sevdiği şeylere (kadınlar, müzik ve dans) yönelik acı bir veda niteliği taşıyarak – tam olarak da bunu gerçekleştiriyor. Konunun Rembrandt’ın Tâlût’un (Saul) huzurunda Arp Çalan Davut adlı tablosundan ve Baudelaire’in Önceki Yaşam (Matisse’in 1944’te illüstrasyonlarını hazırladığı Kötülük Çiçekleri adlı antolojiden) adını taşıyan ve müziğin şairin ıstıraplarını dindirişini anlattığı şiirinden ilham aldığı yolunda yorumlar bulunuyor. Baudelaire’in şiiri bu anı şu şekilde tasvir ediyor: “... Ve işte orada yaşadım ... parfümlere bulanmış çıplak kölelerle [çevrili] /Alnımı palmiye yapraklarıyla hafifçe dinlendiriyor.”