5,0 (0)

Favorilere Eklendi

Favorilerime Git

Yeryüzü Şarkıları

Özkan Mert
Model Şiir

  Tükendi!  

60 kuşağının öncü isimlerinden usta şair Özkan Mert, toplumsal sorunlara yepyeni açılımlar getirdiği şiirleriyle manifestosunu okuyucuyla buluşturmaya devam ediyor. Cumhuriyet Dönemi Türk şiirinde kilometre taşı olmuş bir isim olarak, sevinçleri, coşkuları ve özlemleriyle dolu tüm şiirlerini "Yeryüzü Şarkıları"nda bir araya getiriyor.
Halen İsveç Devlet Tiyatrosu’nda, Uluslararası Kültür ve Tiyatro Projeleri Yönetmeni olarak görev yapan Mert’in 1960–2008 yılları arasında yazdığı şiirler, okuyucuyu daha iyi bir dünya özlemiyle dopdolu zengin bir yolculuğa çıkarıyor.
Son 50 yılın şiirsel bir tarihçesini, aforizmaları, fotoğrafları, isyanları ve aşklarıyla Özkan Mert’ten "Yeryüzü Şarkıları"nda dinlemek için eşsiz bir fırsat...

DİREN! EY KALBİM
Diren! Ey kalbim
Diren! Hayâsızlığa
Namussuzluğa
Diren! Kötüye
Çirkine, yanlışa
Diren! Yenilme.

Ne güzeldir yaşamak
Bir ırmak gibi coşkunca
Dağların üzerinde yürümek
Bulutlara değdirmek başımızı
Sıcacık ak bir somun
Koltuğumuzun altında
Kırlara çıkmak
Karışmak insanların arasına
Milyonların arasına.

Ben öylesine severim
Savaşmayı ve sevişmeyi
Anlatmayı insanlara
Durmadan, bıkmadan anlatmayı.


İŞTE HAYAT! İŞTE ÖLÜM VE TARİH!
Portakal satılan küçücük istasyonlardan geçip geldik.
İşte orada! Ülkem, dostlarım ve ince belli çay bardağım. Nerede olursan ol, çiçek ve ceset kokuyor genç dünyamız.

Ne kadar büyük güneş -kocaman bir şapka kadar-
Ve bir insan yüzü kadar ılık,
baharı muştulayan kar suları.

Kırmızı bir orman gibi kuşatmış kent’i şafak.
Sevdalı tel gözlü bir çocuk,
dinlenmeye hazırlanıyor küçücük bir akşamın koynunda.

Demirden kelebekler gibi öpüşüyor
mavi trenler, köprülerin üzerinde.

Yeni giysileriyle geliyor tarih.
Üzerinde kan birikintileri kurumamış.
yeni doğan bir çocuk.

Bir çocuk binlerce yıllık acıyla büyüyor.
Kim kilitleyebilir senin göğsünü çocuğum?
Kim kesebilir akarsuları bıçakla?

Ben ki, yıldızların dans ettiği sokaklardan geliyorum.
Ege Denizi’nden kaçırılmış sarhoş bir tango içimde,
ve yıkıntısı ince ağustos akşamlarının, mavi bir aşkın.


YILDIZLARIN NEREDE AMSTERDAM?
1. Bir kente, bir insana nasıl başlanır,
takvimlerden düşmekte olan soluk bir pazartesiye,
taraçalarda -gaz tenekelerine yerleştirilmiş-
mor karanfillere, taş basamaklara...

Yeşil bir su akıyor gecenin içinden.
Asitlenmiş kuleleri ve yorgun parkları kentin
yaralı. Saat kaç olursa olsun.
Umutsuz bir ilişki değildir gökyüzü.

Bir güvercin kadar hafif kelimelerle konuşalım isterseniz,
kıyasıya mutluluklar dileyelim birbirimize.
Ama sonra herkes, döksün kimliklerini ve sıfatlarını ortaya.
Çünkü hayatı temizleyeceğiz.

Anlatacaklarım hepinizi ilgilendiriyor;
Hiçbiriniz kaçamazsınız söyleyeceklerimden,
ben yanan bir bulut parçası olayım, siz de yıldızlar,
Işıldatın yeryüzünü. Rüzgârları yıkayalım.

Hızla akıyor yaşamım güneşe doğru.
Avrupa’nın en ünlü katedrallerinin önünden geçiyorum.
Duvar yazıları, duvar resimleri, hayatın en çıplak şiiri.
Çırılçıplak bir kentin içinde çırılçıplak yüzler.


Bir bakışta tanırsınız onları;
Toprağından sökülüp atılmış ağaçlar gibi,
cıgaradan düşen bir kül gibidir onlar;
Ama bir bıçak kadar keskindir gözleri.

Bir davulun derisi kadar gergin yaşamımız. Ve
karlar altında kalan bir mücevher kadar soğuk belki kalbin.
Rüzgârlara ve acıya hükümlüsün.
Ama biliyorsun. Acısız ve sevdasız gidilecek bir yol yok.

Saat kaç olursa olsun. Umut vardır.

Dikkat! Hazin bir aşkın başlangıcıdır belki de bugün.
Hazin de olsa bu aşk, karanlıkta da olsa umut, inan bana,
kesindir! Hayatı yıkayacağız.

2.
Kanal boyunca yürüyorum Amsterdam’da.
Dudaklarımda lâcivert bir tango.
Akşam mı oluyor? Ben mi yüzüyorum hüzünler denizinde?
Gece ılık. Ve kalbim kanıyor galiba.

Küçük bir çocuğun oyuncak torbasına doldurulmuş evler.
Kocaman camlı pencereleri merakla bakıyorlar bana.
Bulutları kesen bir terziyim ben.

– Peki ama, yıldızların nerede Amsterdam?


Bir ton yıldızla geleceğim sana gene,
takacağım yıldızları bir bir saçlarına.
Unutma! Sarı tramvayların, lalelerin kenti Amsterdam,
? Sevgilim oldun!

Tanıdık bir yüz elimi sıkıyor;
Kırmızı sakallı, kulağı kesik dostum Van Gogh.
Günaydın! Tablolarını rüzgâr ve ateşle boyayan adam,
tanrının ikiz kardeşi, renklerin şeytanı.

Ah! Lâcivert bir yağmur yağıyor Paris’e.
Ve lâcivert bir tango dudaklarımda. Sein nehri, hüzünlü kızım benim.
Tül bir perde sermişler toprağa. Paris olmuş.

Mavi bir mektup yazmak istiyorum memleketime.
Mavi bir şiir... Tarçın koksun her kelimesi.
İmbat rüzgârları uçursun a’ları; a’sız bir şiir olsun.
Ama tuzlu serseriliğim benim, eksik olmasın

– Bir kadeh de rakım.


İLİŞKİLİ ÜRÜNLER