5,0 (0)

Favorilere Eklendi

Favorilerime Git

Ankara'nın Doğusundaki Türkiye

Sevan-Müjde Nişanyan
Model Gezi

  Tükendi!  

Sevan ve Müjde Nişanyan’ın en yeni gezi kitabı, Doğu ve Güneydoğu Türkiye’yi gezecekler için eşsiz bir rehber.
"Ankara'nın Doğusundaki Türkiye", Kapadokya’dan başlayarak Çukurova, Hatay, Urfa, Mardin, Diyarbakır, Hakkâri, Van, Kars, Artvin, Tunceli ve Erzurum’u kapsıyor. Bilinen yerlerin yanı sıra, daha önce adı duyulmamış çok sayıda ilginç yeri içeriyor. Bölgenin tarihine ve toplumsal yapısına ilişkin bilinmeyen konulara da değiniyor. Güzel resimleri var. Nerede yemek yenir, nerede kalınır, nasıl gidilir gibi pratik detaylar da eksik değil.

Basından...
Yasemin Bay
Milliyet Gazetesi, 14 Mayıs 2006

Nişanyan çiftinin yeni bir gezi rehberi oldu: "Ankara’nın Doğusundaki Türkiye". "Gittiğimiz bazı yerlerde, ‘Niye geldin kardeşim, hazine mi arıyorsun?’ diye soranlar oldu" diyen Sevan Nişanyan, "Doğa güzelliği olarak Hakkari’nin bir benzeri yok. Baharda Oramar Vadisi kadar güzel bir yer düşünemiyorum" diye ekliyor.

Gerçek bir gezgin için Doğu, tartışmasız bir şekilde Türkiye’nin en ilginç kısmı" diyen Sevan Nişanyan, eşi Müjde Nişanyan ile hazırladığı son gezi rehberinde okuyucuyu Doğu'yu keşfetmeye davet ediyor. Birbirinden başarılı hatta kimi -sözgelimi "Küçük Oteller Kitabı"- artık fenomen haline gelmiş gezi kitaplarına imza atan Nişanyan çifti bu kez Doğu'ya yöneliyorlar. Ve ortaya "Ankara’nın Doğusundaki Türkiye" isimli dolu dolu bir gezi rehberi çıkıyor. Sadece turistik bilgi veren bir rehber olmanın dışına çıkan kitap, tarihi bilgileri, o yöreye özgü saptamaları, önerileri, bölgenin sosyal ve etnik oluşumlarını da aktarıyor okuyucusuna. Yani görünenin ardındakini de sunmayı amaçlıyor. Fotoğraflarla desteklenen kitap aynı zamanda siyasi bir duruşa da sahip. Sevan Nişanyan ile Boyut Yayın Grubu’ndan çıkan ve "Bugüne kadar yaptığımız en güzel gezi kitabı" diye tanımladığı "Ankara’nın Doğusundaki Türkiye’yi" ve Doğu'yu konuştuk...

Bu kez Ankara’nın doğusuna yöneliyorsunuz...
Doğu, Batı'yla kıyaslanmayacak derecede daha ilginç, keşfedilmeye açık ve bakir. Bu proje "Karadeniz" kitabımız çıktıktan hemen sonra devreye girecekti. Fakat araya başka şeyler girdi. Beş senedir üzerinde düşünülen ve çalışılan bir proje olduğu için gitgide derinleşme ve bambaşka boyutlar kazanma imkanı buldu. Sanırım gezi alanında bugüne kadar yaptığımız kitapların en güzeli oldu.

Siz tüm bu gezileriniz sonrasında Doğu'yu nasıl tanımladınız?
Birçok yönüyle kafa karıştıran bir yer Doğu. Çünkü bildiğinizi zannettiğiniz tarihi veya sosyal şablonlara uymaz. Önce sosyolojik açıdan konuşacak olursak, Kürt gerçeğiyle karşılaşırsınız. Bunu öğrenme ve sindirme sürecinden geçersiniz. Sonra olayın o kadar da basit olmadığını kavramaya başlarsınız. Bu sefer oranın karmaşık etnik yapısıyla ve bunun olayları kavramak için ne kadar önemli olduğu gerçeğiyle karşı karşıya gelirsiniz. İnanılmaz derecede çok tarihi eser bulunan bir bölge. Ve bu tarihi eserleri algılayabilmek için hakkında bir şeyler bilmek lazım. Dolayısıyla yapbozun parçalarını bir araya koyup bölgenin tarihini algılama süreci başlı başına bir keşif. Az çok Türk tarihini ve biraz da Ermeni tarihini biliyorum. İkisinin de resmi ve gayri resmi versiyonu arasında uçurumlar var. Resmi tarih hastalığından mustarip olan tek millet Türkler değil. Ciddi bir keşif süreciydi Doğu'nun kitabını yazmak.

"Doğuda içtenlik var" .
Bu bir gezi rehberi ama tarihi bilgilere de yer veriyorsunuz. Öte yandan politik bir söyleme de sahip.
Doğu üzerine bir şey yazmaya başladığın zaman Türkiye Cumhuriyeti’nin temel iki tabusuyla yüz yüze gelmek zorundasınız. Birincisi Kürt, ikincisi Ermeni tabusu. Bu iki kara deliği yok sayarak da bir şeyler yazabilirsiniz. Ama moron bir kitap olur. Bunun örnekleri de var. Doğu'da görülmeye değer tarihi eserler var. Bunları yapanlar resmi tarihimizde var olmayan birtakım devletler, krallıklar. Onlardan söz etmek zorundasınız. Ayrıca burada yaşayan insanlar ders kitaplarında anlatılan Türklere benzemiyor, başka bir dili konuşuyor, başka bir tarihe, kökene sahip. İnsanlarla diyaloğunuz olacaksa bunu tanımak durumundasınız. Bunlarla yüzleşmeye başladığınız anda ister istemez bölge hakkında yazacağınız bir kitap siyasi olmak zorunda. "Ankara’nın Doğusundaki Türkiye" kafası çalışan, gözü gören ve kalbi atan bir insan için yazılmış bir gezi kitabıdır. Böyle olunca da ister istemez içine tarih ve siyasi bir boyut da girmek zorunda. Kafası ve gözü çalışan bir insan oraya gittiği zaman ne görür, gördüğünü anlamak için hangi bilgilere ihtiyaç duyar, neler düşünür, gördüklerini nasıl yorumlar gibi sorularla muhatap olan bir kitap.

Batı ile ilgili de gezi rehberleriniz var. Doğu daha mı güzel?
Kesinlikle. Bir kere insanları daha güzel. İçtenlik dediğin bir şey vardır. Doğu o açıdan insanı daha mutlu eden bir memleket. Fakat şehirleri çok çirkin. Ama şehirlerin dışına çıktığınızda hâlâ 20’nci, 21’inci yüzyılın pisliğine çok fazla bulaşmamış yerlerle karşılaşıyorsunuz.

Sizce en güzel yerler nerelerdi?
Harran’ın ve Midyat’ın köyleri, Soğmatar... Doğa güzelliği olarak Türkiye’de Hakkari’nin benzeri yok. Kars’ta çok çarpıcı iki yer keşfettik: Çengilli Köyü’ndeki büyük kilise ve Mren Kilisesi. Ani’nin çevresindeki köylerin en azından beşinde, altısında katedral boyutunda kiliseler var. Allah’ın bir kulunun uğramadığı yerler... Jandarma hayretlere düşüyor, "Niye geldin kardeşim, hazine mi arıyorsun?" diyor. Doğuda gezmenin en büyük baş belası da bu.