Yeryüzü Atlası - page 10

10
Yeryüzünde neredeyse 7 milyar insan yaİamakta (2009 yılı itibarıyla 6,8 milyar kiİi). Birleİmiİ
Milletler’in tahminlerine göre bu rakam 2050 yılında dokuz milyar insandan biraz daha fazla olacak
ve büyük bir ihtimalle bu rakamda sabit kalacak. Peki, bu tahmin neye dayanmakta? Dünya
nüfusu dokuz milyara ulaİtıİında nüfus artıİı bir anda donacak mı? Bu makale sorularla,
kesinleİmiİ gerçekleri birbirinden ayırmayı amaçlamaktadır.
GELECEK DÜNYA NÜFUSUNA
NE GETİRECEK?
G
eleceği keşfetmek için önceki gelişmelerden haberdar
olmak gerekli. Sadece son iki yüzyılda bile hızla artan
dünya nüfusu artık milyarlarla ifade edilmekte. Nere-
deyse tüm tarih boyunca yeryüzü sadece birkaç yüz binden
başlayarak milyonlarca insanın yükünü taşıdı. 18. yüzyılın so-
nunda nüfus bir milyar insana ulaşana kadar oldukça yavaş ar-
tıyordu. 1800’ler civarında bir milyarı geçen, daha sonra 1927
yılında iki milyara ulaşan, 1960’ta üç milyar, 1974 yılında dört
milyar, 1987 yılında beş milyar, 1999’da altı milyara ulaşan
dünya nüfusunun 2012 yılında yedi milyara ulaşması bekleni-
yor. 21. yüzyılın ilk on yılının sonuna doğru, yılda 133 milyon
doğum (günde 360.000, saniyede 4,2) gerçekleşirken 58 milyon
kişi de (günde 160.000, saniyede 1,8) ölüyor. Diğer bir deyişle
dünya nüfusu yılda 75 milyon kişi artıyor.
Bu orana göre (yılda yüzde 1,2 artış), dünya nüfusu 60 yıl
içinde iki katına çıkacak. Eğer bu oran sabit kalırsa, 2012 yılında
ulaşılacak yedi milyarlık nüfus, 2072 yılında 14 milyara, 2132’de
ise 28 milyara varacak. Fakat Amerikalı nüfusbilimciler dünya
nüfusunun 2050 itibarıyla “sadece” dokuz milyar insana ulaşaca-
ğını ve yaklaşık olarak bu sayıda sabit kalacağını tahmin ediyor-
lar. Çünkü tüm ulusların, hızlı bir artıştan sonra nüfusun sabit
kalacağı demografik bir dönüşümden geçeceğini varsayıyorlar.
Nüfusun geçmişte artmamasının nedeni – en azından çok az
artmasının – eskiden doğum ve ölüm oranı arasında bir denge
olmasıydı. Salgın hastalıklar, kıtlık ve özellikle yüksek oranlar-
daki bebek ölümlerinden kaynaklanan büyük dalgalar halindeki
ölüm oranı ortalama yaşam süresini 20–25 yaşına kadar çek-
mişti. Doğum ve ölüm arasındaki denge, kadın başına düşen
yaklaşık altı çocuk gibi yüksek bir doğurganlık oranıyla den-
gede tutuluyordu. Batı dünyasında, bu eşitlik iki yüzyıl önce kı-
rıldı. Ekonomik gelişmeler, sağlık bilgisi, tıp alanındaki ilk
dönüm noktaları ve ilk modern devletlerin kurulmasıyla bir-
likte salgın hastalıklar ve kıtlık giderek Avrupa ve Kuzey Ame-
rika’dan silindi. Ölüm oranı, özellikle bebek ölümleri, geriledi.
Geniş ailelerle, doğum oranı ölüm oranını geçti ve böylelikle
nüfus arttı. Bir ya da birkaç kuşak sonra, yetişkinler çocukların
genellikle yaşadığını ve işlerini devam ettirmek için o kadar da
çok çocuk yapmaya gerek olmadığını fark ettiler, çünkü çocuk-
lar büyümeden önce okula gönderilmeleri gerektiği için ayrıca
bir yük haline gelmişlerdi. Bireyciliği savunan ve dinin getirdiği
kısıtlamaları eleştiren Aydınlanma fikirlerinin yayılmasıyla bir-
likte yeni bir düşünce ve davranış biçimi Avrupa ve Kuzey Ame-
rika’ya yayıldı: Doğumların gönüllü olarak kısıtlanması. Kadın
başına düşen çocuk sayısı azaldı. Yine de azalan ölüm oranına
rağmen doğum oranı daha yüksek kaldı ve nüfus artmaya
devam etti. Ancak daha sonraki kuşaklarda ölüm oranı sabitle-
nip doğum oranıyla eşitlenince nüfus artışı giderek azaldı ve
demografik dönüşüm tamamlanmış oldu. Aslında henüz hiçbir
yerde gözlenmemiş fakat gelişmiş ülkelerin ulaşmaya çalıştığı
modern kuramsal dengede ise, kadın başına düşen çocuk sayısı
yaklaşık ikidir ve ortalama yaşam süresi yaklaşık 70 ve üzerin-
dedir. Doğum oranı ise ölüm oranına eşittir.
ANKISABE YAKINLARINDA BİR YANARDAĞ YAMACINDA EROZYON, ANTANANARIVO
BÖLGESİ, MADAGASKAR
(19
0
04’ G – 46
0
93’ D)
Malgaş halkının kökenleri belli değildir; ilk yerlilerin Afrika ve Endonezya’dan adaya 2000 yıl önce zincirleme dalgalar halinde göç ederek
yerleştiği tahmin ediliyor. Ada yüzyıllar boyunca tavy adı verilen ormanlık araziyi yakıp tarla açma geleneğiyle anılmıştır. Bu geleneğin
geçtiğimiz 30 yılda dörde katlanan ada nüfusu nedeniyle artması doğal ortamı harap etmeye başlamıştır. Bitki örtüsü olmadan, humus
ve gevşek zemin yağış ile beraber erozyona uğrayarak yamaçlarda verimsiz çamur ve sel çukurlarını açığa çıkardı. Küçülen ekilebilir
arazi karşısında çiftçiler daha çetin arazilerden faydalandılar. Geçen birkaç yılda hükümet çiftçilerin kendi arsalarını ekme hakkını gü-
venceye alan arazi reformunu başlattı. Fakat 2008’in sonunda Koreli firma Daewoo, Malgaş otoriteleriyle 3,2 milyon dönüm arazinin
Kuzey Kore için mısır ve hurma yağı yetiştirmede kullanılması için anlaşma yaptığını duyurdu. Şubat 2009’da protesto dalgasının ardından
proje iptal edildi. Fakat 2007’de dünya üzerinde tarım ürünlerinin fiyatının aşırı artışı nedeniyle yabancı yatırımcılarla, özellikle Afrika
ülkelerinde tarımsal yakıt üreten bitkilerin yetiştirilmesi için birçok anlaşma yapıldı. Fakat bu yerel halkın yiyecek egemenliğini ve çift-
çilerin temel haklarını tehdit ediyordu.
1,2,3,4,5,6,7,8,9 11,12,13,14,15,16
Powered by FlippingBook