Yeryüzü Atlası - page 4

4
Her nereye bakarsak bakalım dünyanın ekosistemi limitlerde. İnsanoİlunun üzerinde yarattıİı
dayanılmaz baskı apaçık bir İekilde gezegenin dengesini bozuyor ve bu durum hali hazırda
milyonlarca insanın hayatını tehdit etmekte. Yüz yüze geldiİimiz bu çevresel bozulma karİısında
2 seçeneİimiz var: Mevcut modeller ile burnumuzun dikine öngörülemez bir ekonomik ve sosyal
çöküİe doİru yol almak veya her İeyden kar etmek olan dar görüİümüzü deİiİtirip, yerine
çevresel gerçeklerin bilinirliİini arttıracak yeni bir ekonomik standarda adapte olmak.
EKOLOJİK
EKONOMİYE DOĞRU
S
eçtiğimiz son 50 yılda iki katına çıkan dünya nüfusu ve
aynı dönemde yedi katı büyüyen ekonomi ile beraber ge-
zegenimizden bize verebileceğinden fazlasını isteyerek
sahte bir ekonomi yaratıyoruz, böylece beklentimiz mantıksız
bir hale geliyor. Ağaçları öyle bir hızla kesiyoruz ki yenilene-
miyorlar; çayırları, otlaklıkları tüketip çöle çeviriyoruz; su yol-
larını ve su kaynaklarını kurutuyoruz. Tarıma elverişli
arazilerde toprak erozyonu o kadar hızlı ki, toprağın yenilen-
mesi yavaş kalıyor ve özündeki verimliliği yavaş yavaş kaybe-
diyor. Okyanuslardaki aşırı avlanma sualtındaki yaşamın
kendini yenilemesi için gereken zamanı tanımıyor. Gökyüzüne
soğurabileceğinden fazla CO
2
salıp sera etkisini arttırıyoruz;
böylece atmosferdeki CO
2
miktarı ile aynı oranda dünyanın
ısısı da artıyor. Doğal yaşam alanlarının tahribi ve iklim deği-
şikliği hayvan ve bitki türlerinin kaybına yol açıyor; yenileri
doğamadan hızla yok oluyorlar. 65 milyon yıl önce dinozorla-
rın yok olmasından sonra kendimizi en yoğun soy tükenmesi-
nin ilk safhasında buluyoruz.
İnsanoğlu her zaman dünyanın sermayesinden yedi veya
tam olarak söylemek gerekirse, doğanın sermayesi ile üretilen
çıktıları tüketti. Günümüzde ise sermayenin kendisini tüketi-
yoruz. Doğa değişmez bir ekonomik kurala sıkı sıkıya bağlıdır:
Her ne kadar kısa dönemde faizden veya sermayeden kullan-
mak mümkünse de, bu uzun dönemde iflasa sebep olan bir
davranıştır. Plan A’yı bırakıp kendimizi plan B’ye adamanın
vakti geldi. Gezegenimizden talep ettiklerimizi sınırlandırmak,
CO
2
salınımlarını azaltmak, zengin ve fakir arasındaki uçu-
rumu gidermek ve çevresel gerçeği yansıtan bir ekonomi ya-
ratmak zorunda kalacağız.
1950’de 2,5 milyar olan dünya nüfusunun günümüzde 6 mil-
yarın üzerine çıkması ile birlikte insanoğlunun dünya üzerin-
deki talepleri de radikal ve tehlikeli bir biçimde arttı.
Geçtiğimiz son 50 yılda demografik büyüme ve yaşam stan-
dartlarındaki gelişme ile beraber, dünya çapında tahıl tohu-
muna olan talep üç katına çıktı. Bu talebi karşılayabilmek için
çiftçiler çok kuru veya çok eğimli olan erozyona açık alanlarda
da ekim yapmaya başladılar. Her yıl milyarlarca ton arazi toz
fırtınaları veya yağmur ile yok oluyor, 70 milyon daha fazla in-
sanın sofrasına yiyecek koymak için bir önceki yıla kıyasla
daha az ekilebilir arazi kalıyor.
Suya olan talebimiz tarımsal, endüstriyel ve yerel ihtiyaçla-
rımız ile 3 katına çıktı ve birçok ülkenin kaynakları yetersiz ka-
lıyor. Sonuç olarak, yer altı su seviyeleri düşüyor ve kuyular
kuruyor. Ayrıca su yollarının da kuruması ile ekosistemler ve
hayvan hayatı zarar görüyor.
Kişi başına ekilebilir alanın yüzölçümü azaldıkça arazilerin
üretkenliğini arttırmak öncelikli mücadele halini alıyor. Mil-
yarlarca kişinin beslenme şeklini çeşitlendirmeye çalıştığı bir
dünyada üretkenliği arttırmanın bir yolu da tabii ki daha ve-
rimli hayvan proteinleri üretmek. Tüketimi, tahıllara daha az
bağımlı olan hayvan proteinlerine yöneltmek bu hedefe ulaş-
maya katkıda bulunabilir. Yapmamız gereken tek şey dana ve
domuz tüketimini azaltıp kümes hayvanları ve otçul yetiştiri-
lebilen; sazan, pisi, gibi çiftlik balıklarına yönelmek. Toprağı
erozyondan korurken, tohumları ve tanelerindeki besinler ile
de zenginleştiren sebzeler dikmek. Beslenme şeklimizi değiş-
tirmenin amaçlarından biri de otlakların yok olmasını engel-
lemektir. Sığırların artan sayısı bitki örtüsünü tahrip eder,
toprağı rüzgar erozyonundan koruyan kabuk, sığırların toy-
nakları altında ufalanır. Bu probleme çözüm de hayvanları ol-
dukları yerde sabit tutup otu kesip önlerine getirerek beslemek
olabilir.
Ağaç yerine güneş ocakları, jeotermal elektrik gibi yenile-
nebilir enerjiler kullanmak erozyonu ve kirliliği azaltabilir. Or-
manlar yeniden üretilene kadar, toprak erozyonu ile zarar
gören ekili alanlar için, gezegenin kalan otlaklarını koruyarak
ve seçimli kesimi destekleyerek aşırı ormansızlaşmayı engelle-
yebiliriz. Erozyon problemi ile yüz yüzeyiz, tek çaremiz, kayıp-
ları durduramasak da en azından toprağın kendini yeniden
üretebilme hızına indirgemek. Toprağın verimliliğindeki acı-
masız düşüşün, vazgeçilmiş tarım arazilerinin ve çölleşmenin
üstesinden gelmenin tek yolu bu.
1,2,3 5,6,7,8,9,10,11,12,13,14,...16
Powered by FlippingBook