Yeryüzü Atlası - page 6

Montana, Idoha ve Wyoming eyaletlerine yayılan volka-
nik plato üzerinde 1872 yılında kurulan Yellowstone dün-
yadaki en eski ulusal park. Son kızılderililerin ve
bufaloların katliamı ile Batı Amerika’nın fethi sırasında
tehlike altındaki doğanın korunması gerektiği fikrini pek
az kişi anlamıştı. Dünya genelinde jeotermik bölgelerin
en büyük yoğunlukta bulunduğu, 8982 km
2
alana yayılan
park; 10.000’den fazla gayzer, sıcak su kaynağı ve tüten
içeriyor. 112 m çapındaki büyük prizmatik kaynak parkın
en geniş, dünyanın ise üçüncü büyük sıcak su kaynağı.
Adını merkezde suyun derinliğinden, kenarlarda ısı de-
ğişimlerine göre büyüyen sıcak su mikroskobik alglerine
kadar oluşan renk spektrumundan almış. Yılda ortalama
3 milyon ziyaretçi kabul eden Yellowstone Ulusal Park’ı
1976’dan beri bir biyosfer rezervi ve 1978’den günümüze
de UNESCO Dünya Mirası listesinde. Dünyanın en po-
püler 5 doğal bölgesine ev sahipliği yapan Kuzey Amerika
kıtası, 2007’de 903 milyon uluslararası turistin %11’ini,
yani 95 milyon turisti ağırladı ve o yıl küresel turizm ge-
lirlerinin %15’ini kazandı.
SAYFA 16-17
BÜYÜK PRİZMATİK
KAYNAK, YELLOWSTONE
ULUSAL PARKI,WYOMING
ABD (44
0
31’ K – 110
0
50’ B)
Kazakistan ve Özbekistan arasında uzanan Aral Denizi
halen dünyanın dördüncü büyük iç denizi iken 66.498
km
2
yüzölçümüne sahipti. 1960’lı yıllarda bölgede yetiş-
tirilen tek ürün olan ve çok geniş topraklara yayılmış pa-
muğun sulanması için barajlar inşa edildikten sonra, Aral
Denizi’ne dökülen Amu Darya ve Syr Darya Nehirlerinin
suları endişe verici şekilde azaldı; deniz yüzölçümünün
%50’sini ve su hacminin %75’ini kaybetti; kıyı şeridi ge-
ride bir zamanlar sularında balıkçılık yapan teknelerin
gövdelerini bırakarak 80 km’den 56 km’ye çekildi. Bu ku-
rumanın direkt bir sonucu olarak tuzluluk oranı geçtiği-
miz 30 yıl boyunca istikrarlı bir şekilde arttı ve
günümüzde orijinal tuz konsantrasyonunun üç katı olan
31g/L’ye ulaştı. Tuzluluk oranındaki bu artış 20 balık tü-
rünün yok olmasına neden oldu. Rüzgarla taşınan tuzlu
toz birkaç yüz mil çapındaki bir alanda bitki örtüsünü ya-
karak çölleşmeye katkıda bulunuyor. 2005 yılından beri
inşa edilen bir set ile Amu Darya nehrinin suları tutulu-
yor, yeniden oluşum için orijinal deniz tabanının kuzey
kısmında küçük bir Aral Denizi oluşturuldu. Bu müda-
hale sayesinde tuzluluk oranı düştü; yok olmuş bazı balık
türleri yeniden oluştu ve Aral Denizi’nde balık avlamak
tekrar mümkün.
SAYFA 24-25
KARAYA OTURMUŞ BİR
GEMİ, ARAL DENİZİ,
ARALSK YAKINLARI,
KAZAKİSTAN
(46
0
39’ K – 61
0
11’ D)
Burkina Faso’nun güneyinde Fildişi Sahili sınırına yakın
parsellerce arazi, sebze bahçelerinin yanı sıra pamuğa
adanmış. Pamuk hala elle toplanıyor, bu yüzden yetişti-
riciler genç bitkilerin boylarını 3-6 ft olarak sınırlandırı-
yorlar. Hasat sonrası pamuk lifleri Banfora’daki
SOFITEX’e (Societe de Fibres et Textiles) satılmak ve nak-
ledilmek üzere bir araya toplanıp balyalanıyor. Yılda 70
cm suya, en azından 120 gün güneşe ve ayrıca liflerin ol-
gunlaşmadan çürümesine engel olmak için kuru bir dö-
neme de ihtiyaç duyan pamuğu yetiştirmek için bölgenin
iklimi ideal. Burkina Faso Afrika’nın lider pamuk üreti-
cisi, 3 milyon kişiye iş olanağı sunarken bu işçilerin 2 mil-
yonu tarlalarda çalışmakta. Pamuk sanayi ülke gayri safi
yurtiçi hasılası %25’ini ve ihracatının %60’ını oluştur-
makta, dolayısı ile ülke küresel dalgalanmalara karşı zayıf
ve savunmasız. Burkina yetkilileri genetiği değiştirilmiş
pamuğa yıllarca direndikten sonra, 2008 yılında devamlı
üretimi garantileme bahanesiyle genetiği değiştirilmiş
tohum kullanımına izin verdi.
SAYFA 32-33
BANFORA DIŞINDA
PAMUK HASADI,
BURKİNA FASO
(10
0
48’ K– 3
0
56’ B)
Büyükbaş hayvan eti üretimi ve tüketiminde ABD dünya
lideridir. Sığır yetiştiriciliği, çoğaltma konusunda uzman-
laşmış Batı ABD’den, mısır, soya yetiştirilen ve açık besi
alanı olarak bilinen sığır fabrikalarının hızla çoğaldığı
Misssissippi Nehri’nin batısı ve Rocky Dağları’nın doğu-
sunda ki düz ovalara; Great Plains’in besi bölgelerine
doğru genişler. Sığır yetiştiriciliğinin çevre üzerinde yı-
kıcı etkileri vardır ve küresel ısınmaya ulaşımdan daha
çok katkıda bulunur. Sektör, küresel ısınmaya katkı po-
tansiyeli CO
2
’nin 296 katı olan hayvan gübresinden çıkan
azot protoksid gazı yayılımının %65’inden, aynı şekilde
yine küresel ısınmaya katkı potansiyeli CO
2
’nin 23 katı
olan metan gazı yayılımının %37’sinden, insan aktiviteleri
ile ilgili karbon yayılımının da %9’undan sorumludur.
Hemen hemen tüm dünyada yaşam standartları genel-
likle daha çok et ve süt ürünleri tüketimi ile paralel ge-
lişmektedir; etin küresel üretim miktarı 2050 yılında iki
katında fazla artacak, yani 229 milyon tondan 455 milyon
tona çıkacak.
SAYFA 40-41
BAKERSFIELD
YAKINLARINDA BİR BESİ
ALANI, KALİFORNİYA, ABD
(35
0
19’ K – 120
0
16’ B)
Guianese ormanında bulunan bu ağaç harikulade bir bi-
çimde çiçek açmadan önce yapraklarının tümünü kaybe-
der. Botanikçiler ona Tabebuia Impetiginosa bilimsel
adını vermişler. Brezilyalılar ona pau d’arco veya ipe roxo
(gökkuşağı ağacı), Arjantinliler ise lapacho diyor. Meksi-
ka’dan Arjantin’e nemli tropikal ormanlarda bulunur. Son
derece sert olan ağacı suda yüzmez ve Latin Amerika da
tıbbi bitki olarak kullanılır. Bu yeşil okyanusun içinde sa-
dece Tabebuia’nın tek başına çiçeklenmesi sınırlı yoğun-
luktaki türlere tanıklık eder. Tek veya birkaç türün (çam,
meşe, kayın ağacı gibi) homojen nüfuslarını içeren ılıman
ormanların tersine, tropik ormanlar binlerce bitki türünü
barındırır. Guyana 1000’den fazla ağaç ve 5500 farklı bitki
türüne ev sahipliği yapar. Ormanın 2 hektar gibi küçük
bir kısmında dahi 300, yani Avrupa’nın tamamından
daha fazla ağaç türü vardır. Böyle bir biyolojik çeşitliliğe
sahip ormanlar kesinlikle diğerleri gibi yok edilmemeli-
ler. Buna rağmen 2000-2005 yılları arasında Güney Ame-
rika’da yılda yok edilen orman alanı 10,6 milyon hektar
(her yıl Danimarka’nın yüzölçümü kadar).
SAYFA 18-19
PEMBE TROMPET
(BORAZAN) AĞACI, KAW
DAĞI, FRANSIZ GUYANASI
(4
0
30’ K – 52
0
00’ B)
Vaucluse Platosu’nda Akdeniz yazının sıcak ve kurağında
çiçek açan lavanta tarlaları ve platonun doğu kısmında
yükselen kireçtaşı tepeleri. Parfümlerde ve aramoterapi
de kullanılmak üzere yağı damıtılan lavanta yetiştiriciliği
1920’lerde gelişmeye başladı. Daha sonra lavanta ve
spike lavantadan üretilen bir melez olan lavandin ve sen-
tetik ürünler ile rekabet etmek zorunda kaldı, 1992 yılı
itibari ile üretim 1960’a kıyasla 1/6 oranında düştü ve 25
tona geriledi. Dezavantajlı dağlık alanlardaki kıraç sa-
haların kullanımına olanak sağlayan ve kırsal hayata des-
tek olan lavanta üretimdeki bu düşüş her şeyden daha
çok üzücü ve kaygı vericiydi. 1994 yılında lavanta tarı-
mını yeniden canlandırmak ve modernize etmek için bir
program başlatıldı. Günümüzde bölgede yılına bağlı ola-
rak yaklaşık 19.991 hektar üzerinde 50-60 ton lavanta
yağı, 998-1179 ton lavandin yağı üretiliyor. Lider üretici
olan Fransa, dünya lavanta üretiminin %50’sini ve lavan-
din üretiminin de % 90’ını gerçekleştiriyor. Haute Pro-
vence boyunca bulunan açık mor kokulu lavanta halıları
ise yeni keşfedilmesine rağmen turistlerin ilgisini çeken
bir ürün halini aldı.
SAYFA 26-27
SARRAUD YAKINLARINDA
RENGARENK
TARLALARIN MANZARASI,
VAUCLUSE, FRANSA
(44
0
01’ K– 5
0
24’ D)
Temel atılmasından tam 3 yıl sonra 1997 yılında açılan
Bilbao’daki Guggenheim Müzesi, aslında bu endüstriyel
kasabayı çekici ve dinamik bir şehre dönüştürmek için ya-
pılan programın bir parçası idi. Bask kamu fonları (Gug-
genheim Vakfı tarafından oluşturulan fonlar hariç) ile
yapılan 200 milyon dolarlık bu yatırım kendini 6 yılda
amorti etti. Bina Kaliforniyalı dünyaca ünlü mimar Frank
O. Gehry tarafından, havacılıkta kullanılan bilgisayar ya-
zılımı ile tasarlandı. Cam, çelik, kireçtaşı ve yer yer titan-
yum ile kaplı yapısı şehrin gemi inşası geleneğini
andırmakta. Toplam 24.000 m
2
’lik kat planı ile binada bu-
lunan 11.000 m
2
’lik, dünyanın en büyük galerilerinden bi-
rini de içeren (130+30 m) sergi alanı, 19 odaya bölünmüş.
Müze, sanatın efsanevi efendisinin adını taşıyan ve Solo-
mon R. Guggenheim Vakfı tarafından yönetilen diğer
Amerikan ve Avrupalı müzeler gibi çağdaş sanat eserlerini
ve çalışmalarını sergiliyor. Bu kültürel cazibe Bilbao’yu zi-
yaret eden turist sayısını yılda 260.000’den ortalama
1.000.000 kişiye çıkarttı. Müze, yerel ekonomiyi canlan-
dırıp, tahmini 2.17 milyar dolar katkı sağlayarak şehre ye-
niden hayat verdi. Açılışından itibaren 45.000 direkt ve
dolaylı iş olanağı yaratıldı. 2004 Venedik Bianel’inde, Bil-
bao, dünyadaki en iyi kentsel proje seçildi ve günümüzde
de uluslararası bir model olarak hizmet veriyor.
SAYFA 34-35
GUGGENHEIM MÜZESİ,
BİLBAO, BASK BÖLGESİ,
İSPANYA
(43
0
16’ K – 2
0
56’ B)
Yeni Kaledonya’nın gökyüzü mavisi lagünü çevresinde di-
zili mercan kayalıkları tehdit altında. Fransız toprakları
sayılan Güney Pasifik’teki ana ada olan Grande Terre’nin
nikel işletmelerinden çıkan kirliliğin yüzünden ölüyor ve
rengi beyazlaşıyor. Her yıl Kaledonya’nın açık maden
ocağı işletmelerinde dünya üretiminin 1/10’u kadar, yani
117.934 ton nikel metali işleniyor. Bu aktivite takımada
grubunun temel ekonomik kaynağı ama lagün için de
açık bir tehdit. Yağmur suyu ile madenlerden denize ta-
şınan kazı atıkları, mercanların hemen yanından denize
bırakılmakta. Birçok Kaledonyalı, nikel arıtma tesisleri-
nin metal ve toksik atıkları lagüne boşalttığından ve re-
sifleri zehirlediklerinden şüphe ediyor. Mercan Resifi çok
değerli bir kaynak. Her ne kadar gezegenimizdeki deniz
ve okyanusların sadece %0,2’sini kaplasalar da 2 milyon
canlı türüne ev sahipliği yapmaktalar. Ama bu resiflerin
yarısından fazları insan aktiviteleri tarafından zarar gö-
rüyor: Kirlilik, dinamit veya siyanür ile balık avı vb.
200’den fazla irili ufaklı adadan oluşan Kore yarımadası-
nın güney batısındaki bu ıssız takımadada öncelikli akti-
vite su kültürü ve deniz yosunu yetiştiriciliği. Yasal olarak
sadece yerel kaynaklardan toplanan yosunun şimdilerde
yaygın olarak çiftçiliği yapılıyor. Çin ve Japonya’dan sonra
Kore dünyadaki en büyük deniz yosunu tüketicilerinden
biri. 2006 yılında Kore’nin yenilebilir deniz yosunu üre-
timinin ıslak ağırlığı 765.000 tona ulaştı. Belli türleri
sushi sarmak için kurutulmuş yapraklar şeklinde satılıyor,
diğerleri ise çorba ve soslar ile harmanlanıyor. Saf bir
deniz sebzesi olan deniz yosunu önemli bir vitamin ve
protein kaynağı. Yosun çiftçiliği sürdürülebilir gelişime
son derece uygun. Kirlenmemiş temiz suya ihtiyacı var
ve çevresindeki deniz hayatını yok etmiyor. Birleşmiş
Milletler Gıda ve Tarım Örgütü, dünya genelinde açlıkla
ve yoksullukla mücadele için verimli bir yöntem olan
deniz yosunu çiftçiliğini özendiriyor.
SAYFA 20-21
DENİZ YOSUNU KURUTMAK
İÇİN KULLANILAN AĞLAR,
WANDO TAKIMADASI,
GÜNEY KORE
(34
0
19’ K – 127
0
05’ D)
Buzul derecikleri ister gerçek bir nehir, ister sadece ince
su akıntıları şeklinde olsun her çeşit buzulda bulunurlar.
En önemlileri buz tabakaları üzerinde bulunur. Deniz
üstünde yüzen buz kütlelerinin aksine, buz tabakaları ka-
ratabanı üzerine oturmuş kıtasal yığınlardır. Grönland’da
buz tabakaları yaklaşık 260.128 m
2
yüzölçümüne sahip
ve kalınlıkları 3048 metreye ulaşabiliyor. Dünyamızı şe-
killendiren buzul çağlarından kalan bir iz olan Grönland
buz tabakaları, gezegenimize ait çok eski anıları milyar-
larca ton ağırlığındaki buzun altında saklamakta; en
derin buzul yatakları 250.000 yıldan daha yaşlı. Adanın
57.000 olan nüfusu buz tabakası üzerinde yaşamıyor.
Şehir ve kasabalar, kar erimeye başladığında büyüyen
seyrek tundura bitkileri ile kaplı kayalık kıyılar boyunca
kurulmuş. Yaklaşık 300 yıl boyunca Danimarka tarafın-
dan yönetilen Grönlandlıların %75,5’i, 2008 Kasım
ayında bölgelerinin özerkleşmesi için oy kullandı. Ame-
rikan bilim adamlarının tahminlerine göre bölgede
önemli petrol rezervleri bulunuyor; küresel ısınma
maden kaynaklarının aranmasını ve sömürülmesini ko-
laylaştırabilir. Gelecek yıllarda bağımsız bir Grönland’ın
buzullar altındaki toprakları kaçınılmaz olarak büyük
güçler için ilgi odağı olacak.
SAYFA 28-29
NORDLIT SERMIAT
YAKINLARINDAKİ
GRÖNLAND BUZ TABAKASI
ÜZERİNDE BİR BUZUL
DERECİĞİ, GRÖNLAND
(61
0
05’ K – 46
0
27’ B)
Fildişi Sahili’nin merkezinde 1515 km
2
alanı kaplayan
Kossou Gölü, Bandama Nehri’nin akışını ayarlamak ve
özellikle elektrik üretmek için tasarlanan yapay bir havza.
1969’dan 1971 yılına kadar süren taşkınlar 75.000 kişinin
bölgeden tahliyesini ve yeni yerlerine yerleştirilmesini ge-
rektirdi. Hidroelektrik barajlar akan suyun yenilenebilir
kinetik enerjisini dizginler ve prensipte hava kirlenme-
sine sebep olmazlar. Ancak büyük çevresel karışıklık ya-
ratırlar: Nehir yollarının sapması, orman ve arazilerin su
altında kalması, doğal yaşam ortamının bozulması ve
uzun soluklu bakıldığında taşınarak çok az fayda sağla-
yan nüfusun yer değiştirmesi gibi. Barajlar alüvyonun
akışını akarsuların başında keser ve akarsuyun aşağıla-
rındaki toprak bu verimli katkıdan yoksun kalır. Büyük
havzalar depremlerde çok ciddi tehlike arz ederler ve sınır
ötesi havzalar ülkelerarası ihtilaflara sebep olabilir. Ne-
gatif sonuçları daha fazla göz ardı edilemez ve uzmanlar
günümüzde hali hazırda kullanımda olan dev barajların
yerine küçük barajların yapılmasını öneriyor.
SAYFA 36-37
BOUAFLE
YAKINLARINDAKİ KOSSOU
GÖLÜNDEKİ BALIKÇILAR,
FİLDİŞİ SAHİLİ
(7
0
07’ K – 5
0
40’ B)
Çoğunlukla “Üç Güzelin Parkı” diye adlandırılan Gurvan
Saikhan Doğa Parkı adını 3 tepeden alır; doğunun, batının
ve ortanın güzelleri kısmen volkanik orijinli olan sıra
dağın üzerinde kuleler şeklinde yükselirler. Tıpkı Av-
rupa’daki Hercynian Sıradağları ve Amerika’nın Appalac-
hian’ları gibi 550 milyondan 235 milyon yıl öncesine
kadar oluşmuştur. Bu tepeler olağandışı bir zenginlikte
flora ve faunaya sahiptir. Moğolistan’daki endemik bitki
türlerinin 2/3’ünü ve bunun yanı sıra bol miktarda tıbbi
bitkileri barındırır. Burada 52 çeşit memeli ve 240 değişik
türde kuş yaşar, ayrıca Moğalistan’da soyu tükenmek üzere
olanlar listesinde yer alan 12 türden 8’i de burada yaşa-
maktadır. Bunlar arasında Sibirya ibeksi (yabani bir dağ
keçisi türü), kar leoparı ve argali (yabani bir koyun türü)
sayılabilir. Günümüzde bu kırılgan ekosistemi tehdit eden
ana unsur Gobi’nin kömür, tungsten, bakır, demir, altın,
flüorit, molibden, odun kömürü ve yarı değerli taşlarca
zengin topraklarında yapılan kazılar. Moğolistan’ın bu son
derece değerli ve aranan zenginlikleri gelecekte iki güçlü
komşusu Çin ve Rusya ile anlaşmazlıklara yol açabilir. Ay-
rıca madenlerin yüksek karlılıkları ve toprağın yüzey kat-
manının sürekli kazılıyor olması sıklıkla tarım
şirketlerinin yok olmasına sebep oluyor. Moğolların nere-
deyse 1/3’ünün yaşadığı başkent Ulan Bator’a doğru olan
kırsaldan göç gecekondu semtlerinin çoğalmasına ve bu
bölgelerde nüfus artışına neden olabilir.
Afrika filleri her gün ihtiyaçları olan 100-200 kg bitkiyi
bulabilmek için millerce yol kat ederler. Tek bir sıra ha-
linde baskın dişiyi takip edip, insanlar tarafından duyu-
lamayan düşük frekanslı çeşitli sesler, okşayışlar, kokular,
kulak ve hortum hareketleri ile iletişim kurarlar. Dişleri
için avlandıklarından bu hayvanlar yok olma tehlikesi
altındalar. 1945 yılında 2,5 milyon olan sayıları 1989’da
fildişi ticareti yasaklandığında 500.000 adet’e düşmüştü.
Varlıklarını, ekosisteme ve kötü beslenme yüzünden hali
hazırda zor durumda olan ülkelerin mahsullerine zarar
vermeden sürdürmeyi garantileyemeyecek kadar küçük
rezervlerde yoğunlaşmış 300.000 adet birey kaldı. Orta
ve Batı Afrika’da yer alan 11 ülke, kaçak avlanmayı önle-
mek ve filleri koruma problemlerini çözmek için fildişi
ticaretinin tamamen yasaklanmasını istedi. Fildişi paza-
rını kontrol etmek için tahsis edilen araçlar çok küçük
ve sınırlı, uluslararası fildişi ticaretinin yeniden başla-
ması kaçakçıları aşağılık ticaretlerini yapmak için serbest
bırakıyor.
SAYFA 22-23
OKAVANGO DELTASINDA
FİLLER, BOTSWANA
(19
0
26’ G – 23
0
03’ D)
Fas Krallığı’nın başkenti iken 13. ve 14. yüzyıllarda en zen-
gin dönemini yaşayan Fes, dünyanın en eski üniversitesine
ev sahipliği yapıyor. Medina’daki kentsel oluşum ve eserler
1981 yılından beri UNESCO Dünya Mirası listesinde yer
almakta. Boyacılar semti hemen hemen hiç değişmemiş
ve yüzyıllar geçmesine rağmen boyama teknikleri bile aynı
kalmış: Tabaklanmış deriler ve tekstiller seramik cidarlı
kuyulara batırılıyorr, zanaatkarlar tarafından çiğneniyor.
Bazı boyalar doğal pigmentlerden yapılır; kırmızı, mavi,
sarı, bej ve siyah gelincik; çivit, safran, hurma çekirdeği,
antimondan elde edilebilir. Boyanan malzemeler Fas’ın
temel el işi ihracatını oluşturan; halıları ve deri ürünlerini
yapmak için kullanılır. Özellikle kullanılan bazı prosesler
çevreye ve maskesiz çalışan zanaatkarın sağlığına zarar ve-
riyor. 2002 yılında yerel yönetim kirliliğe en çok yol açan
zanaat aktivitelerini şehir dışındaki mahallelere taşıdı,
arıtma tesisleri ile donatılmış bu tesisler Medina’ya en az
kirliliğe yol açacak atıkların bırakılmasını sağlıyor.
SAYFA 30-31
BOYA ATÖLYELERİ VE
KUYULARI, FEZ, FAS
(34
0
04’ K – 4
0
58’ B)
On yıl önce Fildişi Sahili, Avrupa Birliği’ne ihracat yapan
lider ananas üreticisi idi. Daha sonra, 1999’da 230.970 ton
olan üretim, 2007’de 72.938 tona düştü ve ihracat 1/3 ora-
nında azaldı. Her ne kadar sektör uzun süredir kriz yaşı-
yorsa da, 2002 yılında ülkenin başına bela olan iç savaş
ile problemler büyüdü. Ulaşımı engellendi ve en önemlisi
de bu ekilebilir topraklar anlaşmazlığın kökeninde yatan
kritik bir role sahipti. Fildişi Sahili yerlileri çoğunluğu
Burkina Faso ve Mali’den gelen toplam nüfusun %30’unu
oluşturan göçmenlere şiddetle karşıydılar; onları kendi
topraklarında zengin olmak ile suçluyorlardı. Bonoua’da
göçmenlerin bölgenin temel kaynağı olan ananası yetiş-
tirmeleri yasaklanmıştı. Fildişi Sahili’ni sarsan politik kri-
zin yanı sıra, Batı Afrika’daki tüm ülkeler şu an Avrupa
pazarına hakim olan Latin Amerika endüstriyel ananas
üretimi ile yarışmak zorundalar. Bir Kuzey Amerika şir-
keti olan Del Monte tarafından oluşturulan baskı ile,
Latin Amerikalı çiftçiler üretime daha çabuk geçebilen ve
nakliye esnasında oluşabilecek hasarlara karşı daha da-
yanıklı ananas geliştirdiler. 2005 yılında Avrupa Birliği
ithal ettiği sebze, meyveler için izlenebilirlik ve kimyasal
kalıntılar hususundaki standartlarını yükseltti.
SAYFA 38-39
ANANAS HASADI,
ABODJAN, FİLDİŞİ SAHİLİ
(5
0
19’ K – 4
0
02’ B)
SAYFA 42-43
NEUIKA’DA BİR MERCAN
RESİFİ, YENİ KALEDONYA,
FRANSA
(22
0
23’ G– 167
0
06’ B)
SAYFA 44-45
GURVAN SAIKHAN DOĞA
PARKININ DAĞ SIRTLARI,
ÖMNÖGOVİ EYALETİ,
MOĞOLİSTAN
(45
0
30’ K – 107
0
00’ D)
1,2,3,4,5 7,8,9,10,11,12,13,14,15,...16
Powered by FlippingBook