Yeryüzü Atlası - page 12

Himalayalar’ın en tepesinde bulunan Everest Dağı geze-
genin tepe noktasıdır ve deniz seviyesinden 8.848 metre
yüksekliktedir. Everest Dağı Nepal dilinde “başı gökyü-
züne değen” Sagarmatha, Tibet dilinde “Dünyanın ana
tanrıçası” Chomolongma ve ayrıca 1852 yılında Hindis-
tan’ı araştırmakla görevlendirilen İngiliz Albay “George
Everest” olarak da bilinir. 29 Mayıs 1953 yılında “dünya-
nın çatısı”na ayak basan ilk insanlar Yeni Zelandalı Ed-
mund Hillary ve Nepalli şerpa Tenzing Norgay oldu.
Yenilmez ve değişmez olarak kabul edilen Himalayalar
aslında bir çevresel dönüşümün ortasında. Buzulların eri-
mesine neden olan bölgedeki sıcaklık değişimlerinden
dolayı (1970 yılından bu yana +1,8
0
F) yüksek irtifa gölleri
o kadar hızlı doluyor ki, bazıları taşarak ya da havzalarını
kırarak vadilerde yaşayan milyonlarca insanın hayatını
tehlikeye atmakta. Buz çözülmelerinin şimdiki oranına
bakarak 40 yıl içinde gezegendeki diğer Alp buzullarına
olduğu gibi Himalayalar buzullarının dörtte üçünün yok
olacağını söyleyebiliriz. Çözülmenin sonuçları oldukça
önemli çünkü dağdaki buzullar dünya nüfusunun nere-
deyse yarısının su ihtiyacını karşılamakta.
SAYFA 54-55
EVEREST DAĞI,
HİMALAYALAR, NEPAL
(27
0
59’ K – 86
0
56’ D)
4.184 kilometre uzunluğuyla Afrika’nın en uzun nehri
olan Nijer nehrinin kaynağı Gine’de Fouta Djallon dağlık
bölgesidir. Kaynak dokuz ülkeyi geçer ve Nijerya’daki
geniş bir deltadan Atlantik Okyanusu’na dökülür. Nehrin
kıyısında ticaretle, balıkçılıkla, çiftçilikle, hayvancılıkla
uğraşarak ve ağustostan ocak ayına kadar gelen sellerin
ritmine uyarak 110 milyondan fazla insan yaşar. Fakat
1970 yılından beri kayıt altına alınan yağış miktarındaki
düşüş, büyük akarsu yatağının bulanmasına, atık ve bitki
birikintilerinin yoğunlaşmasına ve nehrin akış hızının
azalmasına neden olmuştur. 1980 yılından beri, nehrin
aktığı dokuz ülkenin hükümetleri nehri kurtarmak, ye-
nileme ve kullanımını yöneterek çevresel ve ekonomik fe-
laketi önlemek için, Nijerya Havza Makamı (NBA) adı
altında güçlerini birleştirmişlerdir. Bu güç birliği tam da
uluslararası suları paylaşmanın birçok ülke arasında ger-
ginlik kaynağı olduğu zamanda içtenlikle karşılanan bir
girişim olmuştur. Fakat Nijeryalıların durumu hala en-
dişe vericidir. Haziran 2008’de, NBA gelecek yıllar için en
kötüsünün olacağından korkulduğunu açıkladı. Güçlü
demografik büyüme (yıllık yüzde 3) ve “çevresel mülte-
cilerin” devasa akını dolayısıyla havzanın nüfusu 2025 yı-
lında iki katına çıkacak.
SAYFA 62-63
NİJER NEHRİNDE BİR
BOT, TİMBUKTU DIŞI,
MALİ
(16
0
38’ K – 3
0
04’ B)
Bu tente mozaiğinin altında, başkentin sokaklarında ku-
rulu canlı ve gürültülü bir pazar gizlenmekte. Güneşten
korunarak, standlarda meyve,sebze, tıbbi bitki, baharat
satarak kumaş ve el işi satan satıcılarla yan yana otururlar.
Ülkenin her yerinde her gün hakiki Meksika kuruluşları
ve pazarları türemekte. Sanat ve el işleri gibi, geleneksel
kıyafetler, ev ürünleri ve bu pazarlar Meksikalıların neşeli
ve parlak renklere olan düşkünlüğünü ifade eder. Ulus-
lararası arenada, Meksika 1980’den 1999 yılına kadar ti-
cari büyüme şampiyonu olmayı başardı. Bu dönem
zarfında kişi başına düşen gayrisafi yurt içi hasıla iki ka-
tına ulaşmışsa da, hane halkının tüketimi ancak günü-
müzde artmaya başlamıştır. Bu eğilim şehrin varlıklı
kesiminin işine yarasa da, yarısı yoksulluk sınırının al-
tında yaşayan birçok Meksikalının hayat şartlarını iyileş-
tirmemiştir. 1994 yılından beri Chiapas devletini sarsan
toplumsal çalkantı kısmi olarak bu durumla alakalı.
SAYFA 70-71
XOCHIMILCO
YAKINLARINDA BİR PAZAR,
MEXİCO CİTY, MEKSİKA
(19
0
27’ K – 99
0
16’ B)
Fransa dünyada bulunan 443 nükleer santralin 59’una ev
sahipliği yapmasına ve elektrik ihtiyacının yüzde 80’ini
nükleer güçten karşılamasına rağmen toplam nükleer
enerji üretiminde Amerika Birleşik Devletleri’nden sonra
ikinci sırada gelmektedir. 1960’larda, Fransa, fosil yakıt-
lara olan bağımlılığını azaltmak için “her şey nükleer” slo-
ganında karar kılmıştır. Nükleer gücün atmosfere çevre
kirleticiler salmadığının altını çizerek hala bu kararına
bağlıdır. 2030 yılında yüzde 60 oranında artacak bu çö-
zümü Çin, Finlandiya ve son olarak Hindistan da enerji
ihtiyaçlarını karşılamak için benimsedi. Dünyanın geri
kalanında olduğu gibi Fransa’da da reaktörler öngörülen
yaşam sürelerinin yarısını geçmiş bulunmakta ve yenilen-
meleri gerektiği konusundaki tartışma sürüyor. Almanya
ve İsveç gibi ülkeler önlem alma ilkesinin savunucuları
olup çözümü nükleerden çıkmakta buldular. 2007 yılında,
küresel elektrik ihtiyacının yüzde 14’ü nükleer enerji sant-
rallerinden karşılanıyordu. Ürettiği atığın binlerce yıl bo-
yunca güvenli biçimde depolanması zorunlu olan tehlikeli
doğası ve toprağın altına gömülecek uranyum miktarının
kısıtlı olması nedeniyle nükleer enerjinin kullanımı prob-
lematiktir ve bu kaynak yenilebilir değildir.
SAYFA 78-79
SAİNT-LAURENT-NOUAN
NÜKLEER SANTRALİ,
LOİR-ET-CHER, FRANSA
(47
0
42’ K – 1
0
35’ D)
Pirinç tarlaları Tayland yüzölçümünün yüzde 15’inden
daha fazlasını kaplamakta. Kuzey’deki vadiler, Chiang Mai
ve Chiang Rai şehirlerinin derinlerine kadar tüm manza-
raya hakim. Pirinç genellikle küçük aile çiftliklerinde ge-
leneksel yöntemlerle ekilir, köylerde depolanır ve son
olarak yetiştirici tarafından tüketilir ya da satılır. Tayland
pirinç ihracatında dünya lideri (yıllık üretimin üçte biri
olan 8 milyon ton). Dünyada yaklaşık olarak 120 bin çeşit
pirinç var, fakat modern ticari tarımın yayılmasıyla yük-
sek getirili tek bir tür tercih edildi ve bu tarımsal çeşitlilik
giderek azalmakta. Çin’de geçen 30 yılda neredeyse 2000
yerel pirinç çeşidi yok oldu. Ekili tarlaların gelişmesi için
gerekli olan genetik güç bu vahşi ve yerel çeşitliliğin kay-
bolmasıyla yok olurken, ekinlerin yeni hastalıklara karşı
bir örnek korunmasızlığı sebebiyle kötü hasat riski yük-
sek. Pirinç dünya nüfusunun yarısından fazlasının ana
öğünü ve Asya yıllık mahsulün yüzde 92’sini karşılamakta.
SAYFA 56-57
CHİANG MAİ VE CHİANG
RAİ ARASINDAKİ
TARLALARDA
ÇALIŞANLAR, TAYLAND
(19
0
36’ K – 99
0
41’ D)
18. yüzyılın ortalarında Avrupa kolonizasyonunun baş-
larından itibaren, Pantanal’ın tek ekonomik aktivitesi
sığır yetiştiriciliği olmuştur. Birçok yetiştirici için bu iş
gezegenin en geniş sulak alanına ait olan ekosistemi ko-
rumayı mümkün kılmakta. 1970’lerden beri, Pantanal 5
milyon sığıra ev sahipliği yaptı. 2500–25000 dönüm geniş
arazide kapsamlı yetiştiricilik, bataklığı sel basmasını ve
sonrasında kurumasından oluşan doğal bir döngüyü
takip etmekte. Yetiştiriciler hayvanlarını suların yüksel-
mesi ve geri çekilmesiyle oluşan doğal otlaklara götürür-
ler. Oldukça sık rastlanan aşırı otlatma, otlakları
temizlemek için sürekli çıkarılan yangınlar veya ormanı
yakma pahasına yeni otlak oluşturma gibi durumlar böl-
genin biyolojik çeşitliliğini fakirleştirmiş ve toprağı de-
ğiştirmiş. Yetiştiricilik ile kıyaslanamayacak bir şekilde,
jaguarlar da sistematik bir biçimde ortadan kaldırılmış.
Bugün, tarım – şekerpancarı, soya fasulyesi, pirinç, mısır
– ormansızlaştırılmış ya da kurutulmuş alanlarda yapıl-
makta. Özellikle altın arama gibi yıkıcı ve çevreye zarar
verici maden arama faaliyetleri ekosistemin bozulmasına
katkıda bulunuyor. 2000 yılında UNESCO Dünya Mirası
listesine girmiş olsa da, Pantanal ve biyolojik çeşitliliği
artık tehlike altında. Geçmiş yüz yılda yeryüzündeki ba-
taklıkların yarısından fazlası ortadan kayboldu.
SAYFA 64-65
PANTANAL’DA SIĞIR
OTLATMA, MATO GROSSO
DO SUL, BREZİLYA
(17
0
36’ G – 57
0
30’ B)
44 km² genişlikteki Nakuru Gölü 1968 yılında kurulan
Nakuru Gölü Milli Park’ının üçte birini kaplar. Park, fla-
mingo ve yaklaşık 1,4 milyon tane kaydı tutulmuş pembe
flamingo da dahil olmak üzere 400 kuş çeşidine ev sahip-
liği yapmakta. Rift vadisi boyunca uzanan diğer alkalik
göller gibi, Nakuru Gölü’nün volkanik katman üzerinde
yer alması, sınırlı su tedariki, yoğun buharlaşma ve orta-
lama bir metre derinliği, gölü özellikle sodyum karbonat
açısından zengin yapmıştır. Alkalik suyu mavi-yeşil su
yosunlarının, mikro organizmaların ve flamingoların
temel besini olan kabuklu küçük deniz canlılarının ço-
ğalmasına neden olur. Fakat bölgenin ormansızlaştırıl-
ması, nehir kenarındaki ekim bölgelerinde kullanılan
kimyasal maddeler ve komşu şehir Nakuru’dan gelen atık
sular göl suyunun kalitesinin giderek kaybolmasına,
fauna, flora ve civardaki nüfusun zarar görmesine yol
açtı. 1990 yılından beri, Nakuru gölü uluslararası öneme
sahip bir sulak alan olarak kabul edilmekte.
SAYFA 72-73
NAKURU GÖLÜ’NDEKİ
PEMBE FLAMİNGOLAR,
KENYA
(0
0
19’ G – 36
0
06’ D)
Sahra ve Sahelian bölgelerinin kıyılarında gündüz sıcak-
lığı gölgede 50 C
O
yi bulmakta, yıllık yağış miktarı 15
cm’den fazla değil ve killi bir toprak yapısı var. Bu şart-
larda tarım çok zorlu bir iş. Fakat cimrice sulanan bu
bahçeler olumsuz koşullarda hayatta kalmayı başarabili-
yor. Bahçelerde vitamin ve mineral tuzu eksikliği çeken
bir nüfus için bezelye, mercimek, fasulye, kabak, marul
gibi sebzeler yetiştirilmekte. Kum tepelerinin üzerinde
pazar bahçeciliği yapmak, 1988 yılında UNESCO Dünya
Miras listesine girmiş Timbuktu ve tarihi hazinelerini
gömmekle tehdit eden harmattan rüzgarıyla gelen kum
tipisine karşı gelmenin bir yolu.
Sıkıştırılmış sonra da ezilmiş bu arabaların iskeletleri
muhtemel bir terfi için beklemekte. Bu araba mezarlığına
varmadan evvel hurda araçlar parçalara ayrılıyor ve daha
iyi bir duruma getirilebilecek parçalar ikinci el ve geri dö-
nüşüm pazarları için kurtarılıyor. Fransa’da yaklaşık 2 bin
hurda araç var. Hurdaya çıkmış araçları toplayıp geri dö-
nüşümün ilk aşamasına alarak, otomobil pazarının yarat-
tığı atıkların azaltılmasında çok önemli bir rol oynar.
Fransa’da her yıl yaklaşık 1,5 milyon araç araba hurdalı-
ğına alınır. 2006’dan beri araç üreticilerine aracın ağırlı-
ğının yüzde 85’ini geri dönüştürme şartı getiren ve bu
oranı 2015 yılından itibaren yüzde 95’e çıkaran Avrupa
Hurda Araç Yönetmeliği (ELVD), bu alandaki sorumlu
ve sürdürülebilir yönetimin ilk adımı. Fakat bir otomo-
bilin etkisi ağırlıklı olarak aktif kullanımıyla ilgilidir.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) bilgilerine göre, dünyada
her yıl 1,2 milyon insan trafik kazalarında yaşamını yi-
tirmekte ve Avrupa’da bir yılda gerçekleşen 100 bin erken
doğum vakasından da araçların yarattığı kirlilik sorumlu.
Amerika Birleşik Devletleri’nde 1000 kişiye 824 araç dü-
şerken bu rakam Çin’de 28, Hindistan’da ise 13. Amerikalı
sürücüler dünya benzin tüketiminin yüzde 44 oranında
sorumluyken bu oran Çinli ve Hindistanlı sürücülerin
hepsi için yüzde 5’tir.
SAYFA 58-59
ARABA HURDALIĞI, SAİNT-
BRİEUC, COTES-D’ARMOR,
FRANSA
(48
0
31’ K – 2
0
46’ B)
Buharlaştıklarında bu geçici tuz gölüne akan sular kumda
yarıklar kazarlar ve tuzla kaplanmış yüzeyleri arkada bı-
rakırlar. Atlantik boyunca 2400 kilometreye yayılan ve
Fransa’nın yarısı kadar bir alan kaplayan Batı Sahra’nın
kalbinde olduğu gibi geçici tuz gölleri önemli bir ekono-
mik kaynak olabilir. Toprakları fosfat, kıyıları ise balık
zengini, bir zamanlar İspanya’nın kolonisi olan bu bölge,
1975 yılında İspanya çekildiğinde Fas tarafından sahip-
lenilmiş ve yaşayan halkın isteğinin aksine Polisario Cep-
hesi’ni Sahrawi göçebeleri temsil etmiştir. Fas, Sahrawiyi
egemen güç olarak kabul etmeyi reddederek çölün orta-
sından geçen 300 kilometrelik uzun duvarlarla kordona
alarak bu direnişi kırmıştır. Bu duvar hala yüzlerce aileyi
birbirinden ayırmaya devam etmektedir. 1975 Kasım’ında
başlayan anlaşmazlık süresince Polisario Cephesi 2 bin-
den fazla Faslı askeri ele geçirmiş fakat bunların çoğu
1991 yılında Birleşmiş Milletler’in aracı olduğu ateşkes
anlaşmasıyla salıverilmiştir. Günümüzde bu bölgede yerel
Sahrawiden çok Faslılar ikamet etmektedir. İki taraf ara-
sındaki tartışmalar Haziran 2007’de soruna çözüm bulma
ümidiyle tekrar başlamıştır.
SAYFA 66-67
CAPE BOUJDOUR
YAKINLARINDAKİ
SEBKHET ARİDAL, BATI
SAHRA, FAS
(26
0
09’ K – 13
0
58’ B)
İzlanda’nın güneyindeki bu volkanik koni katılaşmış kül
ve volkan külünden oluşmakta.
Myrdallsjökull Glacier’in geriye çekilmesinden önce
buzul tabakasının altındaki birçok patlamayla meydana
gelmiş. Yaklaşık 10 bin yıl önce buzuldan kurtulan vol-
kan, ovanın 190 metre tepesinde ve Grimmia bitkisiyle
kaplı. Grimmia soğumuş lav üzerinde çok çabuk çoğalan
ve toprağın nem miktarına göre rengi gümüş gri ile fos-
forlu yeşile benzeyen bir yosun çeşidi. Bu yosun, botanik
fakirlikten muzdarip olan, topraklarının sadece yüzde
40’ında kalıcı bitki örtüsü bulunan ve 1300’den daha az
bitki çeşidine (500 farklı yosun çeşidi dahil olmak üzere)
ev sahipliği yapan İzlanda toprağında yetişen çok nadir
yosunlardan biri. Jeolojik olarak çok genç olan İzlanda
toprakları 23 milyon yıldan beri var ve 200 faal volkana
ve buzula ev sahipliği yapmakta.
SAYFA 74-75
MYRDALLSJÖKULL
GLACİER’İN KIYISINDAKİ
MAELİFELL VOLKANI,
İZLANDA
(26
0
09’ K – 13
0
58’ B)
Yaklaşık 135 milyon yıl önce, bir meteor çarpması Avustral-
ya’nın şu anda Güney Bölge olarak bilinen 21 km²’lik alanını
yok etti. Bu meteor çarpması Gosses Bluff ya da aborjin-
ler tarafından Tnorala olarak bilinen 5 km genişliği ve 152
metre yüksekliğindeki krateri oluşturmuş. Her yıl bin-
lerce meteor yeryüzüne inmekte. Çapları genellikle 1
metreden az olan meteorlar atmosfere girer girmez tuzla
buz haline gelip yanmaya başlar ve yere toz halinde dü-
şerler. Her ne kadar bu çok nadir görülse de çapı 10 met-
reden büyük olan meteor ya da asteroitler çok büyük
zarar verebilir, hatta yeryüzünden tüm türleri silebilirler.
65 milyon yıl önce dinozorların neslinin tükenmesinin
nedeni de büyük ihtimalle meteor çarpmasıydı. Çok
büyük yok oluşlar sadece geçmişte gerçekleşmediler ve
her zaman dünya dışı sebeplerden dolayı meydana gel-
mediler. Şu anda gezegenimiz tarihinde altıncı dalga nesil
tükenme olayını yaşıyoruz ve bu sadece insanoğlunun
davranışlarından kaynaklanmakta.
Hurma ağaçları sadece kısıtlı su kaynağı olan sıcak ve
kurak vaha gibi ortamlarda yetişir. Hurmanın küresel
üretimi yılda altı tonu geçer. Orta Doğu ve Magrep’teki
üretimin çoğu her ülkenin kendi iç pazarı kadardır ve ih-
racat üretimin yüzde 5’i oranındadır. Dünyanın bir nu-
maralı üreticisi olan Mısır yılda 1 milyon ton hurma hasat
eder ve ülkede kişi başına tüketim 15 kilodur. Hurmalar
genellikle geleneksel yöntemler kullanılarak saklanır. Ta-
zeyken toplanır, renkleri çeşidine göre kırmızı ya da sa-
rıdır, sınıflandırılırlar ve güneşte kurumaya bırakılırlar.
Rüzgar ve sudan korunurken yavaşça olgunlaşırlar ve yün
hurma sepetlerine doldurulurlar. Bir bütün halde tüke-
tilseler de hurmalar birçok geleneksel ya da sanayi yan
ürününün yapımında kullanılırlar (şurup, un, hamur,
alkol ve pasta gibi).
SAYFA 60-61
KURUYAN HURMALAR,
GÜNEY KAHİRE’DE
PALMİYE KORUSU, NİL
VADİSİ, MISIR
(29
0
43’ K –31
0
17’ D)
1962 yılında yapılan Cite du Lignon sosyal konutları 2780
daireden oluşmakta ve dünyanın dört bir yanından gelen
5500 kişiye ev sahipliği yapmakta. Bugün İsviçre nüfusu-
nun yüzde 70’i ülkenin 60 şehrinde ve 800 köyünde ya-
şamakta. Cenevre’de nüfus artışı ve ev krizi birçok sakini
banliyölere taşınmaya itmiş ve kent çevresine olan turla-
rın sıklığını arttırmış. Her yıl 2100 hektar doğal ortam
şehirleşmeye kurban veriliyor ve bu miktarın yarısı ko-
nutlara ayrılıyor. Tek bir kuşakta Leman Gölü kadar bir
büyüklük ev ve yol altyapısı ile kaplanmakta. 1980’lerden
beri kişi başına düşen bina yüzde 4 oranında artmış. Eğer
bu eğilim devam ederse Cenevre’den Rorschach’a kadar
olan bütün bir plato şehirleşecek. Yeni inşa edilen alanlar
genellikle büyük düzlükler, meyve bahçeleri ve üzüm
bağları üzerine yapılıyor. Dünyada şehirlerin ve çevresin-
deki uzantılarının yayılımı her yıl neredeyse 5180 km²
ekilebilir arazinin yok edilmesi anlamına geliyor.
SAYFA 68-69
CİTE DU LİGNON,
CENEVRE, İSVİÇRE
(46
0
12’ K –6
0
05’ D)
Büyük Sahra, tarımın başladığı 10 bin yıl öncesinden, ya-
zının bulunduğu 4–5 bin yıl öncesini kapsayan Neolitik
dönemden beri sayısız mezara sahiptir. Bunlar genellikle
tümülüs denilen türdeş taşlardan oluşan bir tepecikle
kaplanan sade gömütlerdir. Tassili n’Ajjer’de bu gömütler
özellikle çok yaygın. En eskisi yaklaşık 3500 yıl önce inşa
edilmiş. Sistematik olarak tepelere kazılmış ve uzaktan
görünebiliyorlar: İlk daire cenaze odasının üzerine yapı-
lan tümülüsü çevrelerken ikincisi tüm mabedi çevreler.
Buraya sadece erkekler gömülebilir, yan taraflarına yat-
makta ve kafaları da doğuyu göstermektedir. Sahra bin-
lerce yıl öncesine dayanan binlerce oyulmuş ve boyanmış
eserle doludur ve bu çöl Neolitik döneme ait en muhte-
şem açıkhava müzesidir.
SAYFA 76-77
NEOLİTİK DEFİN
BÖLGESİ, GÜNEY
DJANET, TASSİLİ
N’AJJER, CEZAYİR
(24
0
26’ K –9
0
34’ D)
SAYFA 80-81
TİMBUKTU DIŞINDA PAZAR
BAHÇECİLİĞİ, MALİ
(16
0
48’ K – 3
0
04’ B)
SAYFA 82-83
GOSSES BLUFF METEOR
KRATERİ, GÜNEY BÖLGESİ,
AVUSTRALYA
(23
0
50’ G – 132
0
18’ D)
1...,2,3,4,5,6,7,8,9,10,11 13,14,15,16
Powered by FlippingBook